Mehmed Selahaddin Şimşek
  SOHBETLERDEN
 


İHVAN(*)  SOHBETLERİNDEN

İhvan'ın Adapazarı kültürü ve sanatına katkıları yadsınamaz. Siyasi bilinçlenmenin yanında, "Bir Savaşçıdır Kalbim"in şairi Osman Sarı'yı, "Ateş Yalımı Üzerinde Bir Toplantı"nın yazarı İsmail Kıllıoğlu'nu, "Savaş Dağlarında Bir Gülüm Kaldı"nın şairi Yılmaz Güney'i, "Odunu sert çağa keskin balta Selahaddin Şimşek"i orada yakından tanıma fırsatı buldu Adapazarı gençliği. İlk şiirlerini, ilk hikâyelerini orada gösterdiler büyüklerine. Bir anı da bu satırların sahibinden: 1979 Kasım ayında İhvan'da, Numan Yazıcı hocama, son okuduğum Hermann Hesse'nin "Siddhartha" adlı romanını anlatıyordum, romanda anlatılan "Brahmanizm felsefisinin aslında bizim tasavvuftan alınmış olabileceği"nden söz ederken, raftaki kitaplara gömülmüş, 26-27 yaşlarında, çok düzgün giyimli, sakallı, yakışıklı, kararlı ve öfkeli bakışlı bir ağabey, usta bir aktör edasıyla bana doğru döndü, "hayır, o öyle değil, kitapta anlatılmak istenen o değil, şudur" diye beş cümleyle özetledi, tekrar kitaplara gömüldü. Biraz sonra da Numan hocam o ağabeyle tanıştırdı beni. O günden sonra sık sık görüşür olduk. Hayatımdaki en yakın "ağbilerimden birisi" oldu; iki çocuğumun adlarını koyacak kadar… Üzerimde en çok hakkı olanlardandır. Okuduğu kitabı bir cümleyle özetleyebilen, o efsane delikanlı, özdeyiş yazarı Selahaddin Şimşek'ten başkası değildi.
-Fahri Tuna'dan

(*) 1978 den günümüze Adapazarı'nda hizmet vermekte olan, ilim ve irfan yuvası: İHVAN KİTABEVİ

                                                              


Asmaaltı(*) Sohbetlerinden

   Kitabevi (Atmosfer 1993) açarken sığındığım: " Ağabey,birileri bunu yapmalı,yığınla kitap tavsiye ediyorsun ama bizim bunları nerden bulabileceğimizi hesaba katmıyorsun" mazereti,işin latifesiydi belki ancak, tavsiye ettiği kitapları bulmak için şehir içi ve dışı dolaşmadığımız kitapçı hatta yayıncı kalmadığından,içimizden birileri bunu yapsın da herkes bu zahmetten kurtulsun niyetimi ve kendisinin çok önem verdiği "Farz-ı Kifaye"nin ihyası prensibini hatırlatınca; " Oğlum,biz bu işleri çok denedik ama senin hem özel mazaretlerin hem de toplumu ilgilendiren niyetlerin var,öyle ise haram satma da ne yaparsan yap!.. " diyerek izni koparmıştım tabiiki,sattığım her kitaba kendisinden cevaz  sözünü alarak...

- Osman İbrahimoğlu'ndan

(*) Adapazarı Yenicami bitişiğinde hizmet verirken ; cadde açılması sebebiyle yıkılan meşhur Asmaaltı Kıraathanesi ki, maalesef boşluğu bir daha doldurulamamıştır!

                             * * * * * * *
 

                                                               
          

 

Bulvar (*) Turlarından
 

     Bir yürüyüşümüzde ağbi,sosyalist bir arkadaş " Marksizm bilimdir" diyor deyince,şöyle bir bana dödü; " bu hep böyledir Fahri kardeş" dedi,"bu insanlar yüz dediğinin biri doğru çıkmamış Marks'ın söyledilerine bilim derler de,yüz dediğinden birisi yanlış çıkmamış Hz. Peygamber'e (s.a.v.) inanmazlar !.."

-Fahri Tuna'dan

(*) Ünlü Adapazarı Atatük Bulvarı

                           * * * * * * *


Gelişim (*) Sohbetlerinden


     Bilenler bilir; Necati Ağbi(Mert) de, ben de öğünmek gibi olsun -koyu Adapazarıcı-yızdır; Selahaddin Ağbi de Adapazarı'nı sever ama bizim "abarttığımızı" düşünürdü.
Ayakları romatizmalıydı.Gelişimde sohbet ediyoruz,tine rutubetten ayakları sızlanmaya başlamış olmalı ki,elleriyle dizlerini ovuşturdu ve Necati Ağbiyle bana dönerek ; " alın da çok sevdiğiniz Adapazarı'nızı başınıza çalın" diye söylendi !..

-Fahri Tuna'dan

(*) Necati Mert'e ait Kitabevi

********                           


 


 

Uzunçarşı'dan (*) Geçerken

Doyumsuz bir gece muhabbetinin sonunda daha,ev yoluna koyulmuştuk.Selahaddin Ağbi ile evimiz aynı yönde olduğundan; hemen her gece ,beraberce Uzunçarşıdan geçerdik.Yine bir gece (1-2 gibi) sohbet ederek yürürken,loş ışıkların altında ilerlememize rağmen; gözü bir dükkanın yaptırdığı yeni tabelaya, daha doğrusu duvara takılan pirinç harflere takılmıştı ! Tanıdık bir esnaf arkadaşın yeni yaptırdığı bu tabeladaki kelimelerden birindeki  harfler arası mesafe, belki de ustanın gösterdiği hesap  tembelliğinden dolayı ; diğerlerinde hayli fazla açık tutulmuştu! Selahaddin Ağabey ; " Olur mu kardeşim ; o kadar para harcayarak bir iş yaptırıyoruz da iki harfin arasındaki mesafeyi bile hesaplatamıyoruz " diyerek hayli sinirlenmiş ve bu durumu esnaf arkadaşa defaten hatırlatarak,düzeltilmesini sağlamıştı! Tabii ki, buradaki esas mesele ;hesap hatası değil , "dilimiz" e yapılan saygısızlıktı ! Ustamızın bir de kendi çalışmalarına gösterdiği hassasiyeti düşünün artık!..

-Osmanİbrahimoğlu'dan

(*) Tarihi Adapazarı Uzunçarşı


Arkadaşlarıyla Söyleşilerden (*)                  


                                


  BEYAZ LEKE DEYİNCE...


Mehmet Sami Çakmak, tiyatronun adı hakkında; Selahaddin, "Onlar kara biz beyazız, adımız 'Beyaz Leke' olmalı" demiş, biz de oybirliğiyle desteklemiştik demektedir
BEYAZ LEKE”NİN ASIL SAHİBİ KİM?

Burada şöyle bir soru sorulabilir: “Beyaz Leke Tiyatrosu kimindir?” bu sorunun en doğru cevabı şudur: Bir “arkadaş grubunundur”.
Bu cevap doğrudur doğru olmasına ya, tiyatronun asıl sahibi, genel sanat yönetmeni, müdürü, muhasibi, organizatörü Selahaddin Şimşek’tir.
Alaattin Taşçeken, tiyatronun ticari bir kaydını “hatırlamıyor”; “o zaman öyle arayan soran maliyeci filan da yoktu” diyor. “Gittiğimiz yerlerde oyunları MTTB (Milli Türk Talebe Birliği), Akıncılar, cami dernekleri veya öğrenci dernekleri organize ederdi. Biletle filan da bir ilgimiz yoktu” görüşündedir.
Üç yıl boyunca bir çok ile “turneye çıkan” tiyatro “para kazanabilmiş miydi? peki...
Alaattin Taşçeken, “tiyatronun gerçek sahibi Selahaddin’di. Hem yönetmen hem organizatördü. Ben ikinci adamdım” diyecek ve ekleyecektir: “O günler için hatırı sayılır bir para kazanıyorduk. Selahaddin masrafları çıktıktan sonra hasılatı bizlere pay ederdi. 20-25 yaşlarındaki delikanlılar olarak elimize iyi miktarda para geçiyor, rahat bir hayat sürüyorduk ama hatırlatmak isterim ki gerçekte amacımız para kazanmak değil hizmetti.”

HATIRALAR: “BİR TEK FAREYİ KANDIRABİLEN ŞEYTAN...”

Üç “Beyaz Lekeci”den de “o günlerden birer hatıra” rica ediyoruz.
“İkinci adam” Alaattin Taşçeken anlatıyor: “26 Mayıs 1973 tarihinde “Siyah Pelerinli Adam”ı Melek Sineması’nda oynarken, salonun kenar lambrileri üzerinde bir fare gidip gelmeye başladı. Fare o sessizlikte “tıkır tıkır” ses çıkartmaya başlayınca salonda birden ilgi oyundan fareye kaydı. Hazır cevaplığıyla ünlü, o anda “şair”i oynayan Selahaddin (Şimşek), karşısında “şeytan” rolündeki arkadaşa döndü, “taşlanmış şeytan” dedi, “senin yaldızlı sözlerin, bana sunduğun para, makam, kadın ve şöhret adı altındaki kandırışların sonuç vermedi. Ancak bir fareyi kendine meftun edebildin. Bravo doğrusu!” deyince, salondaki şaşkınlık yerini gülüşmeye bıraktı.”
Mehmet Sami Çakmak’sa “bir kış Bolu’da “Muhtar Kafası”nı oynayacaktık. Rahmetli Selahaddin müthiş titiz bir yönetmendi. O kadar ki, o karda kışta, dekordaki mezarlık sahici olsun diye, bir metre karda bizi 200 metre ilerideki tepeye gönderdi, ağacın ta tepesindeki dalları kestirdi, onları sonra da dekorda kullandı, bunu hiç unutamam” diyecektir.
Cavit Akova anlatıyor: “1974, Çürük Elma’yı oynuyoruz. Rahmetli babamla annem de en önde. Oyunun bir yerinde text gereği ben diyorum ki, “Paris’i görmemiş adam eşektir”, Selahaddin Ağbi soruyor, “Baban Paris’i görmüş müydü?”, Ben “hayır” diyorum  O, “o zaman sen eşşeğlu eşeksin” diyor. Bütün bunlar oyunun metni icabı. Babam anneme dönüyor “daha fazla küfür yemeden gitsek iyi olacak hanım” diyor.”

“BEYAZ LEKE” NİÇİN KAPANDI?

Her insan gibi kurumların da eceli vardır; gün gelir “misyonunu” tamamlayıp yok olur giderler; adları kalır “yadigâr...”
Beyaz Leke Tiyatrosu’nun o günlerin SDMMA’sında (bugünün Sakarya Üniversitesi”) okuyan bir kısım öğrenci oyuncuları mezun olup ayrılmışlardır. Tiyatronun “motoru” hükmündeki Selahaddin Şimşek, Erzurum’da Edebiyat Fakültesi öğrencisidir ve “arada bir “gelebilmektedir. Bir kısım oyuncular “askere gitmek” zorunda kalırlar ve tiyatro “doğal” bir dağılma sürecine girecektir.
Adapazarı Beyaz Leke Tiyatrosu; 1972-1978 yılları arasındaki altı yıllık ” devr-i saadetinde” “Siyah Pelerinli Adam”, “Çürük Elma” ve “Muhtar Kafası”nı sahnelemiş bir kurum olarak “şehrin sanat tarihi”ndeki yerini alacaktır.

(*) Söyleşi : Fahri Arif TUNA 
.
 

 
  Bugün 3 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol